Betül Güzel - “Levanten Evleri” ile “Türk Evlerinin”kültür ve yaşayış farkı


TOROS ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR
TASARIM VE MİMARLIK FAKÜLTESİ
ICM 429-İNSAN VE MEKAN İLİŞKİSİ DERSİ
Araştırma Ödevi
Yürütücü:Sait Özkal YÜREĞİR     Tarih:16 EKİM 2018
“Levanten Evleri” ile “Türk Evlerinin”kültür ve yaşayış farkı
             Hazırlayan:Betül Güzel-152010050                                  

Levanten Evleri 
                                                                        
İslâm dünyasında her devirde çok sayıda gayrımüslim yerli topluluk yaşamıştır. XI. asırdan itibaren bilhassa İtalyanlar, baharat ve ipekli satın almak üzere Doğu Akdeniz limanlarını kullanırdı. XII. asırda Kudüs’ü ve Doğu’nun zenginliklerini ele geçirmek üzere Avrupa’dan Suriye ve Filistin’e yapılan Haçlı seferlerinin ardından, Doğu Akdeniz’de ticaret daha da inkişaf etti. Bu vesileyle Avrupalılardan buraya yerleşenler oldu. Çevrede kurulan Haçlı krallıkları peşpeşe müslümanların eline düşse bile, bu ticarete bir halel gelmedi. Çeşitli sebeplerle İslâm beldelerine yerleşip, Rum, Ermeni, hatta Yahudi gibi yerli gayrımüslimlerle evlilik yoluyla karışan Avrupalılar, burada yepyeni bir sosyal sınıf teşkil ettiler. Avrupa’da câmisiyle, medresesiyle, çarşısıyla, sarıklı, yeldirmeli insanların dolaştığı bir müslüman topluluğu hayal bile edilemediği bir devirde, İslâm şehirlerinde ecnebilerin barış içinde ve imtiyazlı bir şekilde yaşadığı mahalleler doğdu.





http://www.ekrembugraekinci.com/Resimler/izmir%20kordonda%20bir%20levanten%20ailesi.jpg
Güneşin yükseldiği yer
Bizans İmparatorluğu zamanında İstanbul’da Venedik, Cenova, Amalfi ve Pisa gibi İtalyan şehirlerinden gelmiş bir topluluk vardı. 991’den itibaren Bizans hükümeti, menfaat çatışması sebebiyle birbirini yiyen bu halklara ticarî imtiyazlar tanımıştı. Hatta bunların yaşadığı İstanbul’daki Galata semtinin bir çeşit otonomisi bulunuyordu. Mısır’daki Memlûk Devleti de 1252’de ülkesinde yaşayan Fransız ve Katalanlara ticaret imtiyazları vermişti. Osmanlılar XVI. asırda oraları fethedince, bu imtiyazları tasdik etti. Hatta bütün Osmanlı ülkesine, sonra da barış içinde bulunduğu diğer Avrupalılara yaydı. Bu imtiyazlara “kapitülasyon” denir.
Akdeniz’in doğu kıyılarına öteden beri “Levant” denirdi. Bu söz, “güneşin yükselmesi” manasına Fransızca “levere” kelimesinden gelir. Zamanla Anadolu ve Suriye’nin sahil kesimini, Yunanistan ve Mısır’ı, XVI. asırdan sonra da bütün Ortadoğu’yu ifade eder hâle geldi. 1918’de Suriye’yi işgal eden Fransa’nın, burada kurduğu devletlere “Levant Devletleri” denmişti. XVI. asırda milletlerarası deniz şirketleri “Levant” adını kullandığı için, bu şirketlerde çalışan veya bunları temsil eden Avrupalılara “Levanten” dendi. Zaman içinde bu tabir Osmanlı ülkesinde doğup büyüyen, burada yaşayan bütün Avrupalıları ifade eder hâle geldi. Levantenlerin yerleştiği İzmir, İstanbul, İskenderiye, Selânik, Beyrut gibi şehirler, stratejik ehemmiyeti yanında, müsait iklimi, emniyet ve huzurlu halleriyle ticaret için elverişli yerlerdi.
İstanbul’daki Levantenler, öteden beri mahalli Rumcadaki ismi Pera (öte taraf) olan Beyoğlu ve çevresinde yaşar. 1453 senesinde İtalyanların yaşadığı Pera’da 600 aile sayıldı. 1927’de bu sayının 20 bin kişi olduğu görülür ki normal bir artıştır. Burada yaşayıp, ömründe suriçi İstanbul’una inmemiş; tek kelime Türkçe öğrenmemiş Levantenlerin sayısı az değildir.  Böylece Osmanlı cemiyetinde, kozmopolit, izole ve kendine has âdetleriyle, enteresan bir topluluk olarak hayatlarını sürdürmüşler; bazıları ise, evlilik yoluyla yerli gayrımüslimler arasında erimiştir.
http://www.ekrembugraekinci.com/Resimler/bir%20levanten%20ailesi%20buyukadada%20sayfiyede%201910.jpg
Bir Levanten ailesi Büyükada'da sayfiyede (1910)
Osmanlı Levantenleri, İtalyan, Maltız, Fransız, Katalan, İspanyol ve Leh asıllıydı. Bunlar kendi dillerinin, arkaik kelime ve tabirlerini muhafaza eden değişik bir şivesini konuşurdu. Papa tarafından tayin edilen Katolik ruhanilerin bulunduğu diplomatik misyona ait kiliselere devam ederlerdi. Sonra bunlara Holandalı, Alman ve İngilizler de katıldı. İngiliz Levantenleri vasıtasıyla Protestan kiliseleri kuruldu. Levantenlerin kendi aralarındaki davalar, Osmanlı mahkemelerinde değil; elçilik ve konsolosluklarda kendi hukuklarına göre çözülürdü. Taraflarından biri Osmanlı olan davalara ise, Osmanlı mahkemesinde bakılır ve tercüman hâzır bulunurdu.
Levantenler, kendi dil ve dinlerini muhafaza etmekle beraber, bulundukları beldenin yerli halkıyla münasebet kurdular; hatta bunların bazı âdetlerini benimsediler. Yerli gayrımüslimlerle evlenerek, kendi dillerini unutup, Rumca, Ladino (İspanyol Yahudicesi) gibi mahalli lisanları konuşanlar bile oldu. Ama orijinal Levanten yaşayışını korudular. Tâbiyetleri (vatandaşlıkları) ve kiliseleri farklı olmakla beraber, menfaat sebebiyle hep müşterek hareket ettiler. Ekseriya kendi içlerinden evlenmişlerdir. Evlilik sebebiyle iki tâbiyetli (vatandaşlığı) olanlar vardı. Ancak çoğunun pasaportu ve tâbiyeti yoktu. Sultan Hamid zamanında bunlara Osmanlı tâbiyeti verildi.
http://www.ekrembugraekinci.com/Resimler/izmir%20bucada%20forbes%20villasi%201915.jpg
İzmir Buca'da Forbes Villasi (1915)
Âdetâ küçük bir Avrupa
İstanbul’da ekseri Beyoğlu (Pera), Büyükdere, Adalar ve Moda’da; İzmir’de Alsancak (Punta) ve Bornova’da otururlardı. Bakımlı caddelerdeki beyaz badanalı, avlulu ve konforlu Levanten evlerinden tek tük örnekler günümüze gelmiştir. Bu semtlerde lokantaları, kafeleri, fotoğraf stüdyoları, bonmarşeleri (o zamanın alışveriş merkezleri), tiyatroları, baloları, yortu zamanları tertipledikleri renkli karnavalları ile âdetâ küçük bir Avrupa şehrinde yaşarlardı. Bestekâr Ferenc Liszt’ten, oyuncu Sarah Bernhardt’a kadar çok sayıda artist, İstanbul’a gelip burada resital ve temsil vermiştir. Levantenlerin depo, atölye ve fabrikalardan başka, şehre yakın köylerde çiftlik ve bahçeleri vardı. At yarışı, futbol, tenis, paten gibi sporlara, Levantenler öncülük etmiştir.
Levantenlerin, kendi dillerinde tedrisat yapan mektepleri vardı. Başta Fransızca olmak üzere Avrupa gazetelerinin Levantenler arasında hayli abonesi olduğu gibi; Osmanlı ülkesinde bu dillerde neşredilen gazete sayısı da az değildir. 1900 senesinde Osmanlı ülkesindeki ecnebi gazeteler 100 bin nüshayı geçmiştir. Bunun 20 bin nüshasını bizzat burada Levantenlerce basılanlar teşkil eder. Aynı yıl 139 tane de Levanten gazete ve mecmuası vardı. Çoğunda olabildiğince serbest yazılar neşredildiği için, Osmanlı entelektüelleri tarafından da okunur; böylece Osmanlı payitahtı dünyadan haberdar olurdu.
http://www.ekrembugraekinci.com/Resimler/le%20courrier%20de%20smyrne%201887.jpg
Bir Levanten gazetesi Le Courrier de Smyrne (1887)
Sosyal hayatlarında büyük ölçüde Avrupa’yı taklit eden Levantenler, Osmanlı cemiyetinde “alafranga” (Frenk Usulü) denilen ve zaman zaman küçümsenen bir hayat tarzı ve modanın ortaya çıkmasna vesile oldu. Yerli gayrımüslimler, hatta bazı müslümanlar bile bunların Avrupaî hayatına alâka duyar; Levantenlerle kurdukları münasebetlerle bu modern hayatın tadını almaya çalışırdı. Yerli Ermeni, Rum, hatta Yahudilerden, Levantenler gibi yaşayanlar; bunların imtiyazlı statüsüne kavuşmak için, ecnebi tâbiyetine girenler olmuştur. Müslümanlar, tatlı su balığı ile deniz balığı arasındaki farka atıf yaparak, biraz alaycı bir şekilde, bunlara “Tatlı Su Frengi” derdi. Frenk, Osmanlıların Batı Avrupalılara öteden beri verdiği isimdir. Levantenler, Garblılara göre Şarklı; Şarklılara göre Garblı olarak görülmüş; sadece Osmanlılar değil, Hammer gibi Avrupalı tarihçi ve yazarlar, Levantenleri küçümseyen, hatta alaya alan yazılar yazmışlardır.
XVIII ve XIX. asırda belli başlı Osmanlı şehirlerinde yaşayan Levantenlerin sayısı daha da arttı. Yeni ticaret yollarının keşfi bile Levant ticaretinin ehemmiyetini azaltmadı. Levantenler vasıtasıyla Avrupa, Osmanlı ülkesinde ticarî ve ekonomik hâkimiyet kurmaya muvaffak oldu. Levantenler, Osmanlı diplomasisinde belirleyici bir rol üstlendi. Avrupa sefaretlerinde tercüman olarak çalışanlar; hatta Osmanlı anlaşmalarını topladığı eseriyle diplomasi tarihine hizmet etmiş olan Baron Testa gibi Avrupa’dan soyluluk ünvanı elde edenler bile vardır. Beyoğlu Belediye Reisi Edouard Blacque, banker Alleon, Moda’yı meskûn hâle getiren Whittal gibi aileler,  yakın zaman İstanbul hayatında mühim rol oynamış Levantenlerdendir. Son asırda Levantenler içinde Fransızlar birinci sırayı alırken, bunları İtalyanlar, Almanlar ve İngilizler takip eder. Bu devirde İstanbul’da 14 bin Levanten yaşardı.
http://www.ekrembugraekinci.com/Resimler/Levanten%20Barry%20ailesinin%20Galatada%20salyangoz%20ihracati%20ofisi.jpg
Levanten Barry ailesinin Galata'da salyangoz ihracati ofisi
Temel hak ve hürriyetlerin teminat altında olduğunu teyid eden ve Osmanlı Devleti’nin Avrupa’ya entegrasyonuna yardımcı olan 1839 tarihli Tanzimat Fermanı’ndan sonra Levantenlerin ekonomik ağırlığı daha da arttı. Avrupa sermayesi ile ortaklıklar kurarak, devletten maden imtiyazları [maden çıkarma hakkı] aldılar. Devlet tahvili komisyonculuğu ile büyük servet ve güç elde ettiler. Öteden beri kazandıkları imtiyazlarla ve ekonomik faaliyetlerle Levantenlerin giderek güçlenmesi, Avrupa karşısında gerileyen Osmanlı münevverlerinin reaksiyonuna sebebiyet verdi. Şarkta yaşadıkları halde, Avrupalılara özenen giyim kuşamları başta olmak üzere tenkit ve alaya, hatta nefrete hedef oldular.
1908 yılında ilan edilen II. Meşrutiyet’ten sonra iktidarı ele geçiren İttihatçıların koyu milliyetçi politikaları, Levantenlerin aleyhine oldu. 1914’te kapitülasyonların kaldırılması, Birinci Cihan Harbi mağlubiyeti ve ardından cumhuriyetin ilanı ile, ekonomik faaliyetleri sınırlandırılan Levantenler; devletleştirmeler ve yerli halkın ticarete kaydırılması yüzünden imtiyazlı bir sınıf olmaktan çıktı. 1930 ekonomik buhranı, son darbeyi vurdu. Önce işlerini; ardından da bakımı ve tamiri masraflı olan evlerini terketmek zorunda kaldılar. Bu evlerin çoğu devlete intikal etti. Mesela İzmir Buca’daki Baltacı Köşkü, ortaokula; Rees Köşkü de, öğretmen okuluna dönüştürüldü.
Yıldızları Osmanlı Devleti ile beraber batan Levantenlerin çoğu başta Amerika olmak üzere batıya göç etti. Mussolini, İtalyan orijinlileri parlak vaadlerle İtalya’ya davet etti. Mamafih bugün bile İstanbul, İzmir ve İskenderun gibi şehirlerde az da olsa Levanten aileleri yaşamaktadır. Levantenlerin, Türk sosyal yaşantısına tesiri, sadece bu dillerden Türk argosuna giren “racon”, “faça” gibi kelimelerle sınırlı kalmadı. Son asırdaki modernleşme devrinde, reformistlerin Avrupa’ya açılan penceresini teşkil ettiler. Bu bakımdan Levantenler, Türk sosyal tarihinde mühim bir iz bıraktılar.
http://www.ekrembugraekinci.com/Resimler/buyuk%20yanginda%20yanan%20levanten%20evleri%20izmir%20alsancak.jpg
Büyük yanginda yanan Levanten evleri. İzmir Punta (Alsancak
1.    TÜRK YAŞAM KÜLTÜRÜNÜN TÜRK EVİ TASARIMI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Evrensel kültürün temelini oluşturan Türkler; gittikleri her yeri, dünyanın dört bucağını Asya, Anadolu, Avrupa… ileri seviyede düşünceleri ve yazılarıyla aydınlatırlar, dip kültürü oluştururlar (Tarcan, 2004). Binlerce yıllık geçmişe uzanan Türk yaşam kültürünün köklü birikimlerinin doğal bir sonucu olan “Türk Evi” kavramının iyi bilinmesinde yarar vardır. Türk evinin odağında insan vardır, doğaya saygılıdır.

1.1.   Plan Tipleri

Geleneksel Türk Evi plan tipleri ile ilgili en kapsamlı tipolojik çalışmayı Sedat Hakkı ELDEM yapmıştır (Eldem, 1968; Eldem, 1984). Sofanın konumuna göre, evin bulunduğu bölgelere göre ve tarihi dönemlere göre yapılan sınıflandırmalar Türk evlerinin çeşitliliğini ortaya koymaktadır. Plan tipleri itibariyle Türk evleri; iklim koşulları, yöresel alışkanlıklar, ekonomik koşullar ve yöresel mimarinin etkisiyle sofasız, dış sofalı, iç sofalı ve orta sofalı olmak üzere 4 kategoride toplanmıştır (Hacıbaloğlu, 1989: 9). Ancak bu çalışmada mahremiyet gereksinimleri nedeniyle şekillenmiş olan iki bölümlü plan tiplerine vurgu yapılmaktadır.

Bu tip plan şemalarına çoğunlukla bölgenin resmi ya da dini görevlerini yürüten kişilere ait evlerde rastlanmaktadır. Eve gelen misafirlerin çokluğu ve sürekliliği nedeniyle zamanla şekillenen bu plan tipinde haremlik ve selamlık bölümleri mevcuttur. Eve ayrı iki kapıdan girilmektedir ve iki ayrı sofa vardır (Çizim 1). Çoğunlukla haremlik kısmı diğerine göre daha büyük tutulmuştur (Eldem, 1968: 166). Bu plan şeması sayesinde eve gelen misafirler ev halkını hiç görmeden başodaya alınabilirler. 

Geleneksel Türk evlerinin mimari yapısı incelendiğinde ilk dönemlerde evlerin 1 katlı olduğu görülür. Ancak daha sonraları şehirleşmenin başlamasıyla 2 ya da 3 katlı evler yapılmıştır (Eldem, 1984: 96). Bu tip evlerde asıl yaşama mekânı üst katlardır. Son dönem örneklerde ilk kata açılan pencerelere rastlansa da geleneksel mimari şemada giriş katı genellikle penceresiz sağır duvarlara sahiptir. Yine aynı şekilde bahçe duvarları da yüksek ve içeriyi göstermeyecek biçimdedir (Fotoğraf No:1). Bu özellikleriyle ilk kat depo, ahır, samanlık vb. işler için ayrılmıştır. Bu içe dönük mimari tasarım evin hanımının mahremiyet gereksinmeleri sonucu şekillenmiştir. Bu tasarım sayesinde bahçe işleri, günlük işler vb. dışarıda yapılması gereken tüm işler rahatlıkla gerçekleştirilebilmiştir.

IMG_4411       IMG_4393

Çizim 1: Akaylar Konağı (Biget, 1993: 40)  Fotoğraf No: 1 (Günay, 1998: 130)

1.2.   Sofalar

Sofa odalar arası ilişkilerin sağlandığı ortak bir mekândır. Türk Evi’nin en önemli karakteristiklerinden biridir. Bütün oda kapıları sofaya açılırlar. Sofalar bir sirkülasyon alanı olmakla birlikte aynı zamanda bir oturma ve toplanma alanıdır da (Küçükerman, 1985: 53; Hacıbaloğlu, 1989: 19). Öyle ki Eldem (1968) çalışmasında, Türk Evi plan tiplerinin sınıflandırmasını yaparken sofanın konumunu dikkate almıştır. Sofa gelişmiş haliyle en eski örneklerde az görülmektedir. Odalar arasında oluşan “odalararası ortak alan” kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Zamanla bu bölümün üstü örtülmüş, kafes gibi görünmeyi kontrol eden çözümler geliştirilmiş ve en sonunda camekânlarla örtülmüştür. Tüm bu evrelerde sofa ortak alan niteliğini korumuştur (Küçükerman, 1985: 53).  

1.3.   Odalar

Türk Evi’nde oda, yaşamla ilgili oturma, dinlenme, yemek hazırlama, pişirme, yemek yeme, ısınma, yatma, çalışma gibi tüm eylemleri karşılayabilecek donatıya sahiptir (Hacıbaloğlu, 1989: 21).

Köşe odalar iki dış cepheye sahip olmakla daha aydınlık ve manzaralıdır. Başoda (Selamlık, Divane) genellikle köşe odalardan biridir ve evin en önemli odasıdır. Dolap, ocak, sekilik, duvar ve tavan kaplamaları, normal ve tepe pencerelerindeki tezyini süslemeler ile bir bakıma evin simgesi olan bu oda aile reisinin erke misafirlerini ağırladığı, toplantılar yaptığı önemli bir mekândır. Oda bu eylemlere göre biçimlenmiş olup, değişkenliği azdır. İç donatımda bu espri içerisinde genellikle sabit elemanlardan oluşur (Hacıbaloğlu, 1989: 22-23).

Evin hanımının ve çocuklarının yaşadığı bölüm ise (Harem) daha az özenli ve değişkenliği fazla odalardır. Zaman içinde oturma, yemek yeme ve yatma eylemlerine hizmet edebilmesi sağlanmıştır. Odalar daha yalın tutulmuş, süs unsurlarına fazla önem verilmemiştir. Ancak, bu odaların içinde “Gelin Odası” diye adlandırılan bir oda vardır ki genç evli çiftlerin yatak odası olup duvar ve tavan süslemeleri bakımından göz alıcı bir görünüm içindedir (Hacıbaloğlu, 1989: 23).

Türk Evi’nin biçimlenişinde geometri ve faydacılık önemli rol oynar. Optimum koşulları sağlayabilmesi için odalar şaşmaz biçimde kare veya kareye yakın dikdörtgen formdadırlar. Binanın arsaya oturuşu hangi şartlarda olursa olsun üst kat odalarda çıkmalarla oda iç mekânının düzgünleştirilmesi yoluna gidilmiştir (Hacıbaloğlu, 1989: 24).

Bu bakımdan oda; gündüz yemek hazırlanıp, kahve pişirilip, oturulan oda gece olduğunda yüklüklerden çıkartılan döşeklerle bir yatak odasına dönüşmektedir (Fotoğraf No:2).

121

Fotoğraf No: 2, Odanın gündüz ve gece kullanımı (Günay, 1998: 171) 


2.    TÜRK YAŞAM KÜLTÜRÜNÜN TÜRK EVİ DONATI ELEMANLARI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

2.1.   Cumbalar ve Kim Geldi Pencereleri

Geleneksel Türk evlerinin cephe düzenine büyük bir estetik sağlayan cumbalar şüphesiz yalnızca estetik kaygılarla tasarlanmamıştır. Odanın ya da eyvanın sokak manzarasına daha hâkim olabilmesi, evin yapıldığı arazinin durumu nedeniyle mekân oluşturma çabaları vb. nedenlerle yapılan cumbalar aynı zamanda kapıya gelenin kim olduğunu görebilmek için de kullanılmıştır. Kapıyı gören yan pencerenin ince kafesi dışarıdan görünmeden, geleni görebilmek için tasarlanmıştır. Çeşitli nedenlerle eve cumba yapılamadığı ya da cumba penceresinin kapıyı göremediği durumlarda ise kim geldi pencereleri kullanılmıştır (Fotoğraf No:3).

Bektaş (1996) çalışmasında kim geldi pencereleri ile ilgili olarak “Kapıya geleni görünmeden görmek… İki yüzlülük değil… Saygısız durumlara düşmemek…” yorumunu yapmıştır.

IMG_4422 copy

Fotoğraf No: 3 Kimgeldi Pencereleri (Bektaş, 1996: 48,82)

2.2.   Yüklük ve Döner Dolaplar

Küçükerman (1985), yüklük ve gömme dolapları, geleneksel Türk evlerindeki odaların iç düzenlemesini analiz ederken “yardımcı çevre” olarak nitelendirmiştir. Bu açık ve kapalı depolama alanları odanın çok fonksiyonlu olarak kullanılmasında önemli bir yere sahiptir.

Bir oda yatak odası, oturma odası vb. fonksiyon sınırlandırmasına gidilmeden tüm eylemler için kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu eylemlerde kullanılan eşyalar bu dolaplarda muhafaza edilmektedir (Fotoğraf No:4). Bu depolama görevinin yanı sıra gömme dolaplar mahremiyet gereksinmelerine de cevap vermektedir. Yüklüğün alt kısmında bir kapakla ayrılan “yunmalık” ya da “gusülhane” olarak adlandırılan küçük hacimler her odada yaşayan bir ailenin banyosu niteliğindedir.

Mahremiyet gereksiniminin sonucu olarak ortaya çıkan bir diğer önemli tasarımda döner dolaplardır. Bu tasarım eve gelen erkek misafirlere yapılacak olan ikramın mahremiyet kuralları içerisinde gerçekleştirilmesine olanak tanımaktadır. Bir merkez etrafında dönebilen raf sistemi iki taraftan kapaklı bir dolap içerisindedir. Bu sayede evin hanımı hazırladığı ikramı bir taraftan rafa koyar ve çevirir. Diğer odadaki ev sahibi ise bu ikramı alır ve misafirlere servis eder (Fotoğraf No: 5).

IMG_4428       selma çırak dağdeviren kaymaklarevi

Fotoğraf No: 4 (Günay, 1998: 173)     Fotoğraf No: 5 (Dağdeviren, 2009)

2.3.   İç Kapılar

Daha önce de bahsedildiği gibi geleneksel Türk evlerinde oda bir ev fonksiyonlarının neredeyse hepsini bünyesinde barındırmaktadır. Adeta ayrı bir “ev” gibidir. Bu nedenle, odanın da mahremiyeti önemli bir konuma gelmektedir. Sofadan odaya doğrudan girilmez, oda girişinin içeriden kontrol edilebilmesi sağlanmıştır. Kapı genellikle odanın köşesinde konumlandırılmıştır ve dolaplarla yakından ilişkilidir (Küçükerman, 1985: 129).
Kapının açık olduğu durum        Kapının kapalı olduğu durum





Geleneksel Türk evlerinin günümüze kadar sağlıklı bir şekilde ulaşamadığı bir gerçektir (Yıldırım ve Hidayetoğlu, 2006: 332). Dış çevre koşulları, yapı malzemelerinin zamanın yıpratıcı etkilerine karşı koyamaması, doğal felaketler, sosyal yaşamın hızla değişmesi, ataerkil aile yaşamının çekirdek ailelere, hatta bireysel yaşama dönüşmesi gibi nedenler geleneksel Türk evlerinin yaşatılamamasının başlıca sebepleri arasında sayılabilir.  

Bununla beraber günümüzde sivil mimaride yaşanan kimlik sorunları, çevresel ve ekonomik olumsuzluklar sözü edilen kültür miraslarından yeteri kadar faydalanılmadığının açık bir göstergesidir. Geleneksel Türk evlerinin koruması konusunda oluşmaya başlayan belli bir hassasiyet vardır. Benzer şekilde, sağlıklı, kişilikli, insana ve doğaya duyarlı bir çevrenin gelişebilmesi için; Türk evlerinin gerçek anlamda hayatın içinde yaşatılması ve geliştirilmesi konusuna da ortak bir görüşün oluşması gerekmektedir.



Comments