Asena KARADADAŞ - MERSİN LEVANTEN EVLERİ VE TÜRK EVLERİ
MERSİN LEVANTEN EVLERİ VE TÜRK EVLERİ
MERSİN
LEVANTEN EVLERİ
Levanten
Kavramı
Levantenler, Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında hem
devlet işlerinde hem de ticari hayatta oldukça yönlendirici etkiye sahip bir
topluluktur. Levanten kelimesi, Fransızca “Lever” sözcüğünden türemiştir.
Doğmak ve Doğu anlamlarına gelen sözcük, Doğu Akdeniz ülkelerini tanımlamak
için kullanılmaktadır. Genel bir ifadeyle, Levanten, Avrupalı bir aileden
gelerek, bir Doğu Akdeniz ülkesi olan Türkiye’de yerleşenleri ifade etmektedir.
Ortak kabul edilen bir tanımlaması olmayan Levantenler, yerli azınlık gruplar
ile Batılı insanlar arasında farklı bir toplum ve kültür olarak görülmektedir.
Bu toplumu meydana getirenler, İngiliz, İtalyan, Fransız, Macar ve Slav kökenlidir
19. yüzyıl sonlarında Mersin, Anadolu’nun Akdeniz’e açılan
en önemli liman kentlerindendir. 1930’lardan sonra hızlı bir gelişim süreci
yaşayan kent, bu sürecin devamında Avrupa’nın birçok ülkesinden göç almıştır.
Bölgenin geleneksel ürünü olan pamuğa bağlı olarak gelişen dokumacılık ve
tekstil sektörünün artan ihracat talebinin karşılanmasının yanı sıra, Süveyş
kanalının inşası için gerekli olan kereste talebinin karşılanması da Mersin
limanı aracılığıyla yapılmıştır. Bu dönemdeki ticari hayatın canlılığı
Avrupa’dan fark edilmiş ve Mersin bir cazibe merkezi haline gelmiştir. 1850’li
yıllardan itibaren kente, Marsilyalı, Marunî, Galyalı, Kıbrıslı ve Latin
kökenli aileler gelmiştir. Bu gayrimüslim Avrupalı ailelerine hepsine birden
Levanten denilmiştir
19. yüzyılda Amerika’da yaşanan pamuk kıtlığı Mersin’in
kaderini değiştirmiştir. 1866 yılında ülke demiryolu ağına bağlanan Mersin,
hızla Çukurova’da yetiştirilen tarım ürünlerinin ihraç edildiği bir liman ve
ticaret merkezi haline gelmiştir. İç savaş nedeniyle pamuk ihtiyacını
karşılamakta güçlük çeken Amerika, tedarikçisi olabilecek yeni üretim bölgeleri
arayışına girmiştir. Mersin’in artan ticari potansiyeli, yabancı tüccarların
Mersin’e göç etmesine sebep olmuştur. Bugün çok küçük bir azınlık olan Hıristiyan
Levantenler, tüccar olarak geldikleri Mersin’de, kentin gelişimine önemli
katkıda bulunmuşlardır. Yaşam konforlarını artırmak adına kente kazandırdıkları
binalar mimari kültür mirasımıza dâhil edilebilecek eserler olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Farklı kültürlere sahip bir mozaik içerisinde oluşturulan
tüm binalar ortak bir mimari dilde buluşmuşlardır. Ticari ilişkiler nedeniyle
Mersin’e gelip yerleşen Avrupalılar, kendilerine ait yapıları da yine
Avrupa’dan getirttikleri, her biri farklı eğitim almış, farklı ülkenin
kültürüne tabi mimarlarla çalışarak oluşturmuşlardır. Avrupa’dan Doğu’ya gelip,
doğulu olmayı kabullenmeyen ve ilk dönemlerde bu şekilde anılmaktan rahatsızlık
duyan Levantenlere ait bu yapılar iyi korunamadıkları için günümüze çok azı ulaşabilmiştir.
Mersin’de
Levanten Evlerinin Özellikleri
Mersin kent dokusunda bulunan ve günümüze çok azı korunarak
ulaşan bu evler dikkat çekecek bir
biçimde özellikli yapılardır. Genellikle evler taştan
yapılmışlardır. Denel, batılılaşmanın etkinliğinin
olduğu dönemde konutları üç gruba ayırmaktadır; · Varlıklı
ailelerin inşa ettirdiği, iki ya da üç katlı, dış
cephe düzenlemeleri ve iç mekan süslemelerinde Batılı, mekan
organizasyonu ve cumba gibi
elemanlarla yerel karakter taşıyan tekil konutlar. ·
Yoğunlukla orta sınıf gayrimüslim tebaanın
kullandığı, kitle organizasyonu, cephe düzenlemeleri ve
elemanları ile Batılı etkiler taşıyan Sıra Evler, ·
Özellikle İstanbul Batılı yaşam alanlarında (Galata ve Pera)
gözlenen, yoğun ticari yapılarla iç içe
girmiş, Avrupalı bürokrat ve tüccarların yanı sıra varlıklı
gayrimüslimlerin kullandığı çok katlı konutlar (
Denel, 1982) Mersin’de varlıklı Levantenlere ait evler
genellikle büyük, bahçeli ve her iki katı da
taştan yapılmıştır. Orta gelirli ailelere ait evlerin
altında ise dükkân veya depo yer alır. Ana giriş ya da
alt kat girişi sokaktandır. Üst kat girişleri geleneksel
Mersin evlerinde de olduğu gibi genellikle yan
cephedendir. Levanten evlerinde cepheler önemlidir, özen
gösterilirler. Simetrik görünüşlü
cephelerde ana giriş, bazen kemerlerin içinde kalan, bazen
üçgen alınlıkla taçlandırılmış, iki yanı
sütunlu kapılarla vurgulanmıştır.
19. yüzyıl sonları,
20. yüzyılın ilk yarısı süresinde Mersin’de Levanten topluluğa ait yaşama
alanlarının
yoğunluğu, Levanten yoğunluğuna ait bir bilgi vermekle
birlikte, söz konusu topluluğun fiziksel çevreyi
şekillendirmeleri hakkında da bilgi vermektedir. Avrupa’dan,
Ortadoğu’dan gelen tüccarlar, kendi
ülkelerinin mimarisini esas alan yapılar, konutlar yaptırıyorlardı.
Daha çok kent merkezinde bulunan
bu evlere ‘’tüccar evleri’’ denilmektedir. Bu varlıklı
yabancıların evlerinin mimarları da genellikle
yabancıydı. Evlerinin projelerini Avrupa'dan getirdikleri
mimarlara yaptıran Batılı Mersin’liler, çatı
tuğlalarını Marsilya'dan satın alır, iç mekân için gerekli
yapı malzemelerini ve mobilyacılarını Avrupa
ülkelerinden seçerlerdi.
Levantenlerin sosyal yaşamlarını yansıtan, hareketli ve
gösterişli iç mekân düzenlemelerine
rastlamaktayız. Evlerin girişinde eski tarz boy aynası,
ceviz portmanto bulunurdu. Özenle seçilmiş
ceviz koltuk, sandalye ve yemek masaları, duvarlarda kimi
büyük, kimi küçük tablolar, guguklu saatler,
sırma işlemeli kadife veya saten yastıklar, kabartma kristal
çiçeklerle bezeli Venedik aynaları, porselen
biblo ve heykelcikler, gümüş tepsi ve küllükler, pirinç
karyolalar gibi ürünlerin tümüne zamanın
konforu ve rahatlığıyla Levanten evlerinde rastlamak
mümkündür. Ağırlıklı olarak Kışla Caddesinde
Levantenlere ait olan ve eklektik denilebilecek mimarlık
ürünlerinin sergilendiği yapılara
rastlanmaktadır. Eskiden Kışla Caddesi denilen cadde bugün
Atatürk Caddesi olarak anılmaktadır.
Pencereler
Pencerelerin biçimleri ve söveler, hareketli cepheli bu
evlerde önemli yapı elamanlarındandır. Büyük
ölçekli yapılarda, Rönesans ve Barok üsluplarına atıfta
bulunan, dikdörtgen ve/veya kemerli dizi
pencereler, yüksek boşluklar, bezemeli söveler göze
çarpmaktadır. Küçük ölçekli yapılarda ise daha
yalın kornişler, yalın söveler gözlemlenmektedir. Bu da
kullanıcıların toplumsal statüleri ve ekonomik
güçleri nedeniyle farklılaştığı düşünülmektedir. Bütün
yapılarda pencere söveleri taş olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Cepheler
Mersin evleri, düz hatlı, dikey veya yatay eksenler
doğrultusunda düzenlenen parseller üzerinde inşa
edilmişlerdir. Ve evlerde parselasyona uyumlu köşeli yapılar
olarak tasarlanmışlardır. Ancak
Levantenlere ait incelenen yapıların birçoğunda bu
yapılanmaya aykırı olarak yuvarlak kuleler veya
sokak köşeleri yuvarlak dönen cephelere rastlanmaktadır.
Levanten yapılar özenli, gösterişli
cephelere sahiptir.
LEVANTEN
EVLERİ GENEL ÖZELLİKLERİ
Levantenlere ait binalar incelendiğinde, yapıların büyük
çoğunluğunun mimari ifade, malzeme ve
fonksiyon açısından Batılı izler taşıdığı gözlenmektedir.
İncelenen yapılar ve oluşan sosyal alanlar, söz
konusu topluluğun kültürel farklılığını gözler önüne
sererken, Mersin evlerinin genel özelliklerine de
benzer özellikler taşıdığını göstermektedir. Kent merkezinde
bulunan Levantenlere ait yaşam
alanlarında evler sıra ev niteliğini taşımamaktadır. Yapılar
büyük bir bahçe içerisinde ayrık olarak yer
almaktadırlar (ÖRN.Şaşati Evi). Varlıklı Levantenlere ait
evler genellikle büyük, bahçeli ve her iki katı
da taştan yapılmıştır.
Orta gelirli ailelere ait evlerin altında ise dükkân veya
depo yer alır. Alt kat ve üst katın ayrı
olduğu
evlerde girişler, Mersin evlerinde olduğu gibi zemin katta
ön cephede yer alırken, üst katta yan
cephede yer almaktadır. Geniş bahçeler içinde yer
almalarının yanı sıra, gösterişli cephe
düzenlemeleri ve iç mekân düzenlemeleri ile de dikkat
çekicidir Levantenlerin yaptırmış olduğu,
mimari karakterleri olan bu evler, iki katı da kesme taştan,
özenli taş işçiliklerinin gözlendiği yapılardır
Cephe süslemeleri ilgi çekicidir. Cepheler, anıtsal giriş
kapıları, süslemeli balkonlar, köşe
sütunçeleri, rozetler ve profilli kornişlerle
zenginleştirilmiştir. Kapı lentoları ve söveleri geometrik ve
bitkisel motifli bordürler ve rozetlerle bezelidir. Sanat
tarihi açısından nitelikli olan bu yapılar, özgün
olmalarıyla da fark edilirler. Döneminde kent dokusu
içerisinde etkinliği önem arz eden Levanten
binaları günümüzde aynı etkiye sahip değildir. Bu binaların
etkinliğini devam edememesinin sebepleri
Levanten nüfusun İzmir, İstanbul ya da Avrupa kentlerine
kısmen de olsa gitmelerinin yanında, artan
Mersin nüfusu ve kent merkezinde artan arsa değerleri olarak
sıralanabilir. Zira Uray Caddesi ve
devamında bulunan ve Çamlıbel’e kadar uzanan aksta var olan
Levanten binalarının birçoğu yıkılarak
yüksek katlı binalara dönüştürülmüştür. Ancak halen
Levantenlerin sahibi olduğu yüksek katlı
binalarda da ekonomik ve siyasi olarak var olan güçlerinin,
ayrıcalıklı konumlarının etkilerini
görmekteyiz.
Bu binalarda,
Levantenlerin özerk alanları dâhilinde gizemli, dışa kapalı duruşlarının
mekânsal olarak
da ifade edildiğini görmekteyiz. Sanat tarihi açısından
nitelikli, özgün binaların bulunduğu Levanten
binalarının geleceği aktarımı, varlıklarını sürdürebilmeleri
gerekmektedir. Yapıldığı dönem içerisinde
etkileyici bir öneme sahip olan Levanten binalarının da
Türkiye’nin sahip olduğu mimari değerler
arasında yer alabileceği düşünülmelidir. Levanten
binalarından günümüze kadar varlığını
sürdürebilenlerin, kullanıcısı değişmiş olsa dahi korunması
bu nedenle önemlidir. Belirli bir döneme
ait olan bu yapılar nitelikli olmasına karşın koruma altına
alınmamış olduğu için gitgide yok
olmaktadır. 19. yüzyılda inşa edilmiş olan bu yapılar,
kimlik değeri, mimari değer, estetik ve kültürel
değer, anı değeri, ve özgünlük değeri gibi değerleri
barındırmaktadır. Bu nedenle söz konusu yapıların
tescil edilerek korunması ve geleceği aktarılması
gerekmektedir.
TÜRK EVLERİ
Türk evi tarih boyunca Türklerin içinde oturdukları ev
tipleri olarak tanımlanabilir. Ama Türklerin tarih
sahnesine ilk çıktıkları zamandan bu yana
mekânları da çok değişmiş; Orta Asya'dan Balkanlar'a
Kuzey Afrika'dan Arabistan'a, oradan
Karadeniz'in kuzeyine kadar uzanmışlar, ayrıca pek çok da
devlet kurmuşlardır. Biz Türk evi olarak
Osmanlı İmparatorluğu'nun bize miras bıraktığı, zamanımıza
gelen örnekleri 17. yüzyıla kadar uzanabilen
evlere bakarak şu niteliklere sahip olanlara Türk Evi
diyoruz:
Özgün Oda Düzeni: Türk evinin en önemli öğesi odadır. İzleyebildiğimiz
dönemler boyunca nitelikleri
pek az
değişmiştir.
Plan
şeması: Plan şemaları içinde dış ve açık sofalı
tipler, köşklü ve eyvanlı uygulamalarla dikkati
çeker.
Odaların birbirine bitişik olmasından çok, sofanın uzantılarıyla birbirinden
ayrılarak özerklik
kazanması
plan şemalarının en özgün niteliğidir. Daha sonraki dönemlerde orta sofalı tip
görülmeye
başlar.
Çok katlılık: En az iki katlı olup üst kat yaşama katı olarak belirginleşir ve amaçlanan planı verir. Zemin
Çok katlılık: En az iki katlı olup üst kat yaşama katı olarak belirginleşir ve amaçlanan planı verir. Zemin
kat sanki
bir sur duvarı imişcesine sağır, yüksek ve kâgirdir. Üst kat çıkmalarla sokağa
uzanır.
Çatı biçimi: Çatı dört yana eğimli olup girinti çıkıntılardan kaçınılmıştır. Saçaklar geniş ve yataydır.
Yapım: En belirgin yapım sistemi ahşap çatkı arası dolgu veya bağdadi olan örneklerdir.Bütün bu
Çatı biçimi: Çatı dört yana eğimli olup girinti çıkıntılardan kaçınılmıştır. Saçaklar geniş ve yataydır.
Yapım: En belirgin yapım sistemi ahşap çatkı arası dolgu veya bağdadi olan örneklerdir.Bütün bu
özellikler
halk evinde olduğu kadar yönetici evlerinde de aynıdır. Zenginlik, oda sayısına
ve süslemeye
etki eder.
Bu ev tipi, Türk kültürünün gittiği her yere vurduğu bir damga gibidir. Diğer
kültürlerin
oluşturduğu
evlerden hemen ayrılır, kendi ağırlığını ortaya koyar.
TÜRK
EVİNİN GENEL GÖRÜNÜŞÜ
Türk evi
sınırları içinde gördüğümüz ev tipinde zemin kat taş veya kerpiç bir duvarla
sokağa kapalıdır,
üst kat
ağır taşıyıcı duvarlar veya ahşap direkler üzerine oturur. Üst katlar ahşap
çatkılıdır. Orta kat,
varsa,
alçak tavanlı yarım veya tam kattır. Üst kat devirler içinde giderek çok
pencereli ve çıkmalarla
hareketli
bir görünüm kazanmıştır. Pencereler önceleri camsızdır, camın yaygınlaşmasıyla
iki yana
kanat
açılan çerçeveler yapılmıştır. Batı etkilerinden sonra ise düşey sürme
pencereler görülmeye
başlar.
Pencerelerin standart ölçülerde olması ortak bir ritm yaratarak tek eve olduğu
kadar, sokağa ve
kente de
bütünlük sağlamıştır. Tavan geometrik bölünmüş ve bazen boyayla bezenmiştir.
Çatı daima
dört yana
eğimlidir. Bu özellik Türk evinin en önemli ayırıcı niteliğidir.
ODALAR
Türk
evinde en önemli birim odadır. Her oda evli bir çifti barındıracak niteliklere
sahiptir. Her odada
oturulabilir,
yatılabilir, yıkanılabilir, yemek yenilebilir ve hatta yemek pişirilebilir.
Bütün odalar aynı
özelliklere
sahiptir. Ölçüler değişebilir ama nitelikler değişmez. Bu özellikler geleneksel
yaşama biçimiyle
ilgili
olup yaşama biçimi çok uzun yıllar değişmediği için oda tasarımı da aynı
kalmıştır. Odanın yukarıda
saydığımız
değişik eylemlere cevap verebilmesi için değiştirilebilir bir düzen
geliştirilmiştir. Bu düzenek
göçebelikten
kalma alışkanlıklar üzerine kuruludur. Orada bir yaşama birimi olan çadır,
burada odadır.
Çadırda da
aynı mekân içinde değişik işlevler yüklenmiş ama sınırları konulmamış bölgeler
vardı. Odada
ise bu
bölgeler bölmeler, yarı bölmeler ve kademelerle ayrılmıştır.. Çadırda ortada
olan ocak, evde
odanın bir
duvarına dayanmış böylece dumanı kolaylıkla dışarı atılmıştır. Mangal ise tıpkı
bir ocak gibi
ortadadır.
Oda iç cephesinin biçimlenmesi insan eylemlerinin gerektirdiği boyutlara göre
sağlanmıştır.
Odanın
değişik işlevleri zaten çok olan taşınabilir eşya ile, eylem süresince
sağlanır. Eylem bitince eşya
ortadan
kaldırılır. Yataklar yüklük denilen dolaplar içinde durur, uyunacağı zaman yere
serilir, sabah
tekrar
dolaba konur. Yemek yenileceği zaman dolaptan çıkarılan sofra bezi, altlık,
bakır sini veya tahta
tabla ile
yemek düzeni kurulur. Yemekten sonra her şey tekrar yerine kaldırılır. Bu
amaçla odanın orta
alanı boş
bırakılmıştır. Oturmak için kullanılan sedirler duvar diplerindedir. Yemek ve
yatma düzeni
sarayda
çadırda da aynıdır. Odanın çok amaçlı kullanımı ve ortada eşya bulunmaması
Japon evinin de
bir
özelliğidir. Pek çok kültür ve kullanım öğesini Çin'den almış olan Japonya'nın
Çin eşyasını almaması
düşündürücüdür.
Bu konuda Japon toplumunun iki kökeninden biri olan Orta Asya'yı hatırlamamak
imkânsızdır.
TÜRK EVİ
PLAN TİPLERİ
Türk
evinde plan, odaların bir sofa çevresine dizilmesiyle oluşur. Oda, biçimi,
büyüklüğü, nitelikleri pek
az
değişken bir yaşama birimidir. Odalar arası alan diyebileceğimiz sofa ise, her
özelliğiyle değişkendir.
Bu yüzden
ev tipini sofa belirler.
Türk evi plan tipleri ilk kez yine S.H. Eldem tarafından sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmada en önemli
Türk evi plan tipleri ilk kez yine S.H. Eldem tarafından sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmada en önemli
olanlar,
plan gelişim sırasına göre: Dış sofalı, iç sofalı ve orta sofalı tiplerdir.
Dış Sofalı Plan Tipi:
Dış Sofalı Plan Tipi:
Türk
evinde eski ve çok güzel örnekleri olan bir tiptir, çeşitlemeleri çoktur,
simetri az görülür. Sofa bir
ya da üç
cephesi duvarsız olarak dış dünyaya açıktır. Bu durumuyla Türk'ün doğa içindeki
yaşamının
ya da
başka bir deyişle çadırlı göçebe yaşamının yerleşik düzene çok iyi bir
yansımasıdır. Sofa iyi
havalarda
ve özellikle yazın yoğun bir yaşama ve üretim alanıdır. Bu şemada her oda
çadır, dışa açık
sofa ise
biraz denetim altına alınmış doğayı simgeler. Çoğunlukla sofanın iki dar ucu
yan duvarların
uzantısı
ile kapanmıştır. Eyvanlar iki oda arasında kalan korunmuş mekânlardır. Çok
sonraları ise sofa
direkliği
camekânla kapatılmıştır. En zengin örnekler köşklü, eyvanlı tiplerde karşımıza
çıkar. Köşe sofalı
tip yakın
zamana kadar sofası dışa kapalı olarak yapılagelmiştir. Bu tip 19. yüzyıla
kadar devam etmiştir.
İç ve Orta Sofalı Tipler:
18.
yüzyıldan itibaren belirginleşmiş, ancak 19. yüzyılda yaygınlaşmıştır.
Kentlerin kalabalıklaşması,
arsanın
küçülmesi ve değer kazanması daha içe dönük ve sıkışık planlamaları
gerektirmiştir. Daha rahat
yaşama
biçiminin arzulanması, tozdan, soğuktan kaçılması, sofa alanını da her zaman
kullanma ihtiyacı,
bu tipin
tercih edilmesinin sosyal nedenleri arasındadır. Bu derli toplu plan, daha çok
sayıda odaya yer
veriyor,
yanyana gelen odalar sayesinde duvarlar azalıyor ve ekonomi sağlanıyordu. Bir
başka görüşe
göre ise
orta sofalı plan tipi, Orta Asya'dan beri kullanılan bir tip olup Anadolu Türk
mimarisinde daha
çok
medrese, cami, köşk gibi yapı türlerinde uygulanmışken 18. yüzyıldan itibaren
önce büyük kentlerde
yönetici
evlerinde sonra da çevresinde tekrar uygulama alanı bulmuş bir ev tipidir.
İç sofalı tipte bir
yönde,
orta sofalı tipte ise genellikle birbirine dik iki yönde simetri görülür.
Comments
Post a Comment